Bu yazımızda Şanlıurfa’nın en meşhur yerlerinin başında gelen “Balıklı Göl” ile ilgili yöre halkı tarafından anlatılan hikayeyi ele alacağız. Aslında bölgede Balıklı Göl ile ilgili anlatılan birçok hikaye bulunmaktadır. Bunlar arasında en yaygın olanı ve en çok kabul göreni aşağıdaki hikayedir.
Balıklı Göl Hikayesi
Rivayete göre; Nemrut, zulmü ve acımasızlığı ile çevresine korku ve dehşet saçan zalim bir liderdir. Hükümdarlığı dönemi içerisinde Nemrut, bir gece gördüğü bir rüyayı din adamlarından yorumlamalarını ister ve din adamları ise; yeni doğacak olan çocuklardan birisinin kendisini öldüreceğini söyler ve bunun üzerine Nemrut, o yıl içerisinde doğacak olan bütün çocukların öldürülmesini ister. Bu emri duyan Hz.ibrahim’in annesi Sara Hatun, şehirden kaçar ve bir mağaraya gizlenerek orada doğum yapar. Doğumundan hemen sonra bebeği için dallardan bir beşik yapar ve çocuğu bırakarak şehre geri döner. Mağarada kalan çocuğu bir dişi ceylan emzirir ve aradan bir süre zaman geçtikten sonra askerler, Hz. İbrahim’i mağarada bularak Nemrut’un huzuruna getirirler. Nemrut’un hiçbir çocuğu yoktur ve Hz. İbrahim’i yanına alarak büyütür.
Aradan yıllar geçer ve Hz.ibrahim büyür. Nemrut’un acımasızlığını, zulmünü, haksızlığını, putlara tapışını ve halkın da putlara tapmaya zorlanışının birebir şahidi olarak insanların kendi yaptıkları putlara tapmamaları gerektiğini ve onların yaratıcı olmadıklarını söyler. Düşündüklerini halka anlatanHz. İbrahim, Nemrut’a olan korkusu nedeniyle ağzını bile açamayan bir halk ile karşı karşıya gelir. Nemrut’un evlat edindiği diğer çocuk olan Zeliha, Hz. İbrahim’e inanır ancak Nemrut’a olan korkusu nedeniyle birşey söyleyemez ancak bir süre sonra Hz. İbrahim ile Zeliha arasında bir sevgi bağı oluşmasına neden olur.
Bütün saray halkının törene gittiği bir tören gününde Hz. İbrahim, sarayda bulunan putlar bölümüne girer ve bir balta alarak bütün putları parçalayarak baltayı da en büyük putun üzerine asar.Törenden dönenler karşılaştıkları manzara karşısında şaşkınlık ve endişe içerisinde Nemrut’a haber verirler. Kim tarafından yapılmış olabileceğini soran Nemrut’a rahipler, yapan kişinin Hz. İbrahim olabileceğini söylerler. Bunun üzerine Nemrut bir kurul oluşturur ve Hz. İbrahim’in yargılanmasını ister. Hz. İbrahim, savunma olarak ise; görüyorsunuz ya işte balta büyük putun omuzunda, balta kimdeyse bu işi o yapmıştır şeklinde olur. Bu açıklama üzerine öfkesi ikiye katlanan Nemrut, bir taş parçası böyle bir şeyi nasıl yapabilir diye haykırmaya başlayınca Hz. İbrahim, benim anlatmak istediğim de budur, siz kendi ellerinizle yaptığınız bu taş parçalarından medet umuyor, sizi kötülüklerden korumasını bekliyorsunuz, tanrı diye ona tapıyor, adak adıyor, başınız daralınca ona koşuyorsunuz, bu gerçekten tanrı ise neden diğerlerini kırmasın şeklinde cevap vermesi üzerine Nemrut ve çevresindekiler Hz. İbrahim’in üzerine yürümeye başlarlar.
Hz. İbrahim, Nemrut’un emri ile yakalanır ve yakılması için hazırlıklar yapılmaya başlanır. Halilürrahman gölü’ nün olduğu yere, her taraftan toplanan odunlar getirilerek odunlardan adeta bir dağ meydana getirilir. Urfa kalesinin, 7 kişi tarafından ancak sarılabilen 2 sütunu yaptırılır ve Hz. İbrahim’in sütunlar arasına bağlanılarak halat ile ateşe fırlatılması planlanır. Zeliha’nın gece gündüz babasına yalvarması da işe yaramaz ve Hz. İbrahim, sütunlar arasına gerilerek ateşe fırlatılır ancak odun yığınlarının arasına düştüğünde yanması beklenirken Hz. İbrahim’in odunların arasında düşmesi ile ateşin olduğu yeri nir göl haline dönüşmesi aynı zamanda olur. Ateş, göle dönüşürken odunlar ise yanmaları nedeniyle üzerinde kara lekelerin bulunduğu balığa dönüşürler. O gün itibari ile halk arasında, göl veya göldeki balıklar kutsal sayılmaya başlanır ve balıklara dokunanların öleceği, yada başına bela geleceğine inanılır